www.acikistihbarat.com

23 Kasım 2004 Salı


ŞİZOFREN YAPILARA "AKTİF TARAFSIZLIK" REÇETESİ - I


Kıvanç Değirmenli


OYUN
BOZAN

 



100. Yıl Mutabakatı


"Dost bir devletin (İngiltere) aleyhinde bulunanlar cezalandırılmalı "
Ünlü vatan haini
Ali Kemal
(07 Mart 1920)




Biliyor muydunuz?
Condoleeza Rice, George W. Bush, Hans Dietrich Genscher gibi isimlerin yönetim kurulu üyesi bulunduğu Doğu Batı Enstitüsü'nün yönetim kurulunda aynı zamanda Mustafa Koç'un bulunduğunu ve babası Rahmi Koç'un da "dünyayı yöneten tepe örgüt" olarak nitelenen Dışilişkiler Konseyi(Council on Foreign Relations)'a "seçilen" ilk ve tek Türk olduğunu


 

Yunanistan'ın "hava sahası ihlali" yaygarası kopardığı gün; "artık ülkeleri tehdit olarak görmüyoruz" diyen zihniyetin; Yunanistan'a karşı kendini , "biz NATO görevindeydik" diye savunması; Türkiye'de kurumsal şizofreninin çok net bir göstergesidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 








Güvenlik kurumlarımız; milli çıkarlar ile müttefiklik gereği arasında ayrışsa gam yemeyeceğiz. Sözkonusu olan şizofreni; farklı müttefiklik çıkarları arasındaki çelişkidir ki; "milli çıkarlar" bu tabloda kamuoyunu "idare etmeye" yönelik bir tatlandırıcıdan başka bir şey değildir.

 

 

 

 

 

 

Türkiye'nin devlet yapıları; AB'nin güvenlik ve genişleme vizyonu ile NATO'nun genişleme ve güvenlik vizyonu arasında sıkışmak ve ayrışma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

 

 

 

 

Bu şizofren yapıdan kurtulup, aktif tarafsızlık politikalarının makul ve uygulanabilir bir süreçte devreye sokulması Türkiye'nin kaotik yüzyılı kazasız belasız atlatması için şarttır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Bir toplumun ve devletin içselleştirdiği "aşağılık kompleksi" sokaktan, en üst düzey bürokrata insanların diline pelesenk olan sözcüklerde gizlidir.

Bir örnek mi: Ev Ödevi

Sokaktaki vatandaştan; Bush'un elini sıkmak için sıraya geçen bakana kadar, sözkonusu "AB Süreci" denilen o muğlak korku tüneli olduğunda, herkesin dilinde bir "AB için ev ödevi yapmak" cümlesini duyarsınız. Nedense; aynı kişiler, AB'nin Türkiye'ye karşı ev ödevlerinin bir tanesini bile yerine getirmediğinden sözetmezler (Bkz. AB Fonları, Kıbrıs, v.s.)

Neticede; ortada "ev ödevini" yapıp kendini beğendirmeye ve öğretmeninden "Aferin" almaya çalışan bir "ÇOCUK" zihniyeti mevcutttur.

Keza diğer bir örnek : Sadık Müttefik

Dünyada sürekli ABD'ye, NATO'ya "sadık" olmaktan bahseden bir başka ülke var mı bilemiyorum ama dış basını ve kaynakları iyi takip eden biri olarak; ülkelerin diğerleri ile ilişkilerinde sürekli "close"(yakın), "historic" (tarihi) , "strategic"(stratejik) tanımlamalarını kullandığını görürüm de; taraflar arasında bir işbirliğinden çok; en hafif tabirle bir "alt-üst" ilişkisini ifade eden "loyal" (sadık) sözcüğünün kullanıldığına pek rastlamazsınız.

Neticede; ortada, ağabeyinin koltuklarının altında kendine güvenlik arayan bir "AZGELİŞMİŞ ŞAHSİYET" sözkonusudur.

Bu tarz azgelişmişlik zihniyetinin; ekonomisi dünyanın ilk yirmisinde olan , ordusu dünyanın en iyilerinden biri olan bir ülkede olması dışarıdan bakıldığında pek mümkün gözükmese de; buğdayından askeri doktrinine kadar herşeyi dışardan ithal eden yapının ayrıntılarına girildiğinde pek de şaşırmaz insan.

Sürekli bloklar arasında tercih yapmak zorunda hissederek ve dayılanırken bile "kızdırmayın kafamı, diğer abinin yanına geçerim" demekten ötesini düşünemeyen ve kendi stratejik tehdit algılamalarını bile müttefiklerine göre belirleyerek ilerlemeye çalışmanın bütün çelişkilerini bulabilirsiniz Türkiye'mizde.

O yüzden; Yunanistan'ın, uluslararası hava sahasında uçan uçaklarımız üzerinden "Türkler hava sahamızı ihlal ediyor" yaygarası kopardığı gün, Genelkurmay Başkanı'nın "biz artık ülkeleri tehdit olarak görmüyoruz, tehdit terorizmdir" şeklinde Pentagon'un gözlerini yaşartan "stratejik" değerlendirmesini okursunuz. Ve daha da ilginci; ertesi gün, Türkiye'nin Yunanistan'ın uçaklarla ilgili kopardığı yaygarayı, "Biz o sırada uluslararası hava sahasında NATO görevindeydik" gerekçesi ile NATO'ya şikayet ettiğini okursunuz.

Yunanistan'dan fırça yiyince NATO'ya sığınan ve NATO'nun patronlarından ABD'nin "tehdit terörizmdir" değerlendirmesini birebir kopyalayan bir zihniyet.

Böyle bir zihniyet için ne tür sıfatlar kullanılabilir listesi yapılsa; ilk sırada yeralacak sıfatları buraya yazmak kurumlara olan saygımızla bağdaşmaz ama son sırada yeralan sıfatı rahatlıkla yazabiliriz : entellektüel.

Gün geçtikçe; AB'nin genişleme stratejisi ile ; bazen BOP, bazen GOP olarak adlandırılan ve sazan entellektüellerin masasına ABD'nin meze yaptığı "projevari" genişleme stratejisi arasında sıkışan Türkiye'de; güvenlik kurumlarının gittikçe kurumsal şizofreni belirtileri göstermeye başladığını gözlemliyoruz.

Önce şizofreninin bir çok kaynakta neredeyse sıradanlaşmış tanımına bakalım :

 

Şizofreni; kişilerin, duyguları ile uyuşmayan davranışlar veya duruma uymayan duygular sergiledikleri bir beyin rahatsızlığıdır.

Internette sizin de bulabileceğiniz kaynaklarda ise; kimi zaman kurumun davranışları ile görünürdeki misyonu/vizyonu arasındaki uyumsuzluktan, kimi zaman organizasyonel kaosa kadar çeşitli şekillerde tanımlanan kurumsal şizofreninin bir kaç temel noktası sıralanmaktadır. Bunlar :

1) Değerler, strateji ve misyon; kurumsal kültürle senkronunu kaybetmiştir

2) Eleman seçimi; karakterlerden çok teknik becerilere bağlanır

3) Ödüllendirme sistemi, istenmedik davranışlara sebep olur

4) Yapı; stratejiyi destekleyici mahiyette değildir

Farklı kaynaklardan bu tanımın altını farklı şekilde de doldurabilirsiniz fakat neticede bir kurumun da aynen bir insan gibi; "duyguları" ile "davranışları" arasındaki kronik uyumsuzluklar veya bir duruma karşı gösterdikleri uyumsuz duygu/davranış bütünlüğü o kurumu "şizofren" tanımı ile başbaşa bırakmaktadır.

Türkiye'nin güvenliğinden sorumlu olan kurumlar; maalesef, kurumsal şizofreninin bütün belirtilerini göstermeye başlamışlardır.

Sözkonusu şizofreni tespitinin ; Türkiye'nin milli olduğunu iddia eden kurumlarının, görünüşte milliyken, arka planda nasıl emperyal müttefiklerine hizmet ettiklerinin analizi sonucu ortaya çıktığını düşünmeyin.

Güvenlik kurumlarımız; milli çıkarlar ile müttefiklik gerekleri arasında ayrışsa gam yemeyeceğiz. Sözkonusu olan şizofreni; farklı müttefiklik çıkarları arasındaki çelişkidir ki; "milli çıkarlar" bu tabloda adeta bir ayrıntı haline dönüştürülmüştür.

Bu tür "romantik" şizofreni analizlerinden vazgeçeli çok oldu. Kendimizi ve sizleri kandırıp; sürekli, "bunlar niye böyle yapıyor" diye sinir harbi yapmanın pek bir anlamı yok.

Burada sözkonusu olan analiz; dış "güvenlik blokları" ve "güvenlik doktrinleri" arasında uyumsuzluk sergilemeye başlayan kısacası "milleti" ile "müttefiği arasında değil, "müttefikleri arasında" şizofrenikleşen bir yapının analizdir.

Gelin bu şizofrenikleşme sürecinin temel tezini ortaya koyalım :

Yıllarca NATO'ya "sadık"lığı ile övünen ve bütün teknik ve doktrinel altyapısını buna göre kuran kurumların; AB'yi "milli" hedef haline getirmesi, sözkonusu kurumların sadece Türkiye'nin tarihi ve sosyal hafızasını ve misyonunu sıfırlaması anlamını taşımamaktadır.

Bu çelişkili duruş aynı zamanda; AB'nin kurmaya çalıştığı güvenlik altyapısı ve AB'nin genişleme vizyonu ile ABD'nin patronluğunda NATO'nun kurmaya çalıştığı güvenlik altyapısı ve genişleme vizyonu arasında sıkışacağını göremeyen bir yapının stratejik ve taktik miyopluğunu bünyesinde barındırmaktadır.


AB'nin güvenlik ve genişleme vizyonu ile NATO'nun genişleme ve güvenlik vizyonu arasında sıkışan bu süreç; ; Türkiye'nin devlet yapılarını, operasyonel ve doktrinel olarak, iyimser bakışla kilitleyecek, kötümser bakışla ise parçalayacaktır. Bunun ayrıntılarına bir sonraki yazıda değineceğiz.

Ve Türkiye'nin önümüzdeki kaotik süreci, kazasız belasız, üniter , bağımsız ve çağdaş bir devlet ve toplum olarak atlatması için;

güvenlik politikası ve anlayışının hızla bu şizofren yapıdan kurtarılarak, aktif tarafsızlık politikalarının makul ve uygulanabilir bir süreçte devreye sokulması gerektiğini savunacağım.

Çok mu radikal oldu...

Şizofreninin tedavisinin kolay olduğu hiç bir kaynakta yazmıyor.


K.D.