OYUN
BOZAN

100.
Yıl Mutabakatı
"Dost
bir devletin (İngiltere) aleyhinde bulunanlar
cezalandırılmalı "
|
Ünlü
vatan haini
Ali Kemal
(07 Mart 1920)
|
Biliyor muydunuz?
|
Condoleeza
Rice, George W. Bush, Hans Dietrich Genscher
gibi isimlerin yönetim kurulu üyesi bulunduğu
Doğu Batı Enstitüsü'nün yönetim kurulunda
aynı zamanda Mustafa Koç'un bulunduğunu
ve babası Rahmi Koç'un da "dünyayı
yöneten tepe örgüt" olarak nitelenen
Dışilişkiler Konseyi(Council on Foreign
Relations)'a "seçilen" ilk ve
tek Türk olduğunu
|
Yunanistan'ın "hava sahası ihlali"
yaygarası kopardığı gün; "artık ülkeleri
tehdit olarak görmüyoruz" diyen zihniyetin;
Yunanistan'a karşı kendini , "biz NATO
görevindeydik" diye savunması; Türkiye'de
kurumsal şizofreninin çok net bir göstergesidir.
Güvenlik kurumlarımız; milli çıkarlar ile
müttefiklik gereği arasında ayrışsa gam yemeyeceğiz.
Sözkonusu olan şizofreni; farklı müttefiklik
çıkarları arasındaki çelişkidir ki; "milli
çıkarlar" bu tabloda kamuoyunu "idare
etmeye" yönelik bir tatlandırıcıdan başka
bir şey değildir.
Türkiye'nin devlet yapıları; AB'nin güvenlik
ve genişleme vizyonu ile NATO'nun genişleme
ve güvenlik vizyonu arasında sıkışmak ve ayrışma
tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Bu şizofren yapıdan kurtulup, aktif tarafsızlık
politikalarının makul ve uygulanabilir bir süreçte
devreye sokulması Türkiye'nin kaotik yüzyılı
kazasız belasız atlatması için şarttır.
|
Bir toplumun ve devletin içselleştirdiği "aşağılık
kompleksi" sokaktan, en üst düzey bürokrata
insanların diline pelesenk olan sözcüklerde gizlidir.
Bir örnek mi: Ev Ödevi
Sokaktaki vatandaştan; Bush'un elini sıkmak için
sıraya geçen bakana kadar, sözkonusu "AB
Süreci" denilen o muğlak korku tüneli olduğunda,
herkesin dilinde bir "AB için ev ödevi yapmak"
cümlesini duyarsınız. Nedense; aynı kişiler, AB'nin
Türkiye'ye karşı ev ödevlerinin bir tanesini bile
yerine getirmediğinden sözetmezler (Bkz. AB Fonları,
Kıbrıs, v.s.)
Neticede; ortada "ev ödevini" yapıp
kendini beğendirmeye ve öğretmeninden "Aferin"
almaya çalışan bir "ÇOCUK" zihniyeti
mevcutttur.
Keza diğer bir örnek : Sadık Müttefik
Dünyada sürekli ABD'ye, NATO'ya "sadık"
olmaktan bahseden bir başka ülke var mı bilemiyorum
ama dış basını ve kaynakları iyi takip eden biri
olarak; ülkelerin diğerleri ile ilişkilerinde
sürekli "close"(yakın), "historic"
(tarihi) , "strategic"(stratejik) tanımlamalarını
kullandığını görürüm de; taraflar arasında bir
işbirliğinden çok; en hafif tabirle bir "alt-üst"
ilişkisini ifade eden "loyal" (sadık)
sözcüğünün kullanıldığına pek rastlamazsınız.
Neticede; ortada, ağabeyinin koltuklarının altında
kendine güvenlik arayan bir "AZGELİŞMİŞ
ŞAHSİYET" sözkonusudur.
Bu tarz azgelişmişlik zihniyetinin; ekonomisi
dünyanın ilk yirmisinde olan , ordusu dünyanın
en iyilerinden biri olan bir ülkede olması dışarıdan
bakıldığında pek mümkün gözükmese de; buğdayından
askeri doktrinine kadar herşeyi dışardan ithal
eden yapının ayrıntılarına girildiğinde pek de
şaşırmaz insan.
Sürekli bloklar arasında tercih yapmak zorunda
hissederek ve dayılanırken bile "kızdırmayın
kafamı, diğer abinin yanına geçerim" demekten
ötesini düşünemeyen ve kendi stratejik tehdit
algılamalarını bile müttefiklerine göre belirleyerek
ilerlemeye çalışmanın bütün çelişkilerini bulabilirsiniz
Türkiye'mizde.
O yüzden; Yunanistan'ın, uluslararası hava sahasında
uçan uçaklarımız üzerinden "Türkler hava
sahamızı ihlal ediyor" yaygarası kopardığı
gün, Genelkurmay Başkanı'nın "biz artık ülkeleri
tehdit olarak görmüyoruz, tehdit terorizmdir"
şeklinde Pentagon'un gözlerini yaşartan "stratejik"
değerlendirmesini okursunuz. Ve daha da ilginci;
ertesi gün, Türkiye'nin Yunanistan'ın uçaklarla
ilgili kopardığı yaygarayı, "Biz o sırada
uluslararası hava sahasında NATO görevindeydik"
gerekçesi ile NATO'ya şikayet ettiğini okursunuz.
Yunanistan'dan fırça yiyince NATO'ya sığınan
ve NATO'nun patronlarından ABD'nin "tehdit
terörizmdir" değerlendirmesini birebir kopyalayan
bir zihniyet.
Böyle bir zihniyet için ne tür sıfatlar kullanılabilir
listesi yapılsa; ilk sırada yeralacak sıfatları
buraya yazmak kurumlara olan saygımızla bağdaşmaz
ama son sırada yeralan sıfatı rahatlıkla yazabiliriz
: entellektüel.
Gün geçtikçe; AB'nin genişleme stratejisi ile
; bazen BOP, bazen GOP olarak adlandırılan ve
sazan entellektüellerin masasına ABD'nin meze
yaptığı "projevari" genişleme stratejisi
arasında sıkışan Türkiye'de; güvenlik kurumlarının
gittikçe kurumsal şizofreni belirtileri göstermeye
başladığını gözlemliyoruz.
Önce şizofreninin bir çok kaynakta
neredeyse sıradanlaşmış tanımına bakalım :
Şizofreni; kişilerin,
duyguları ile uyuşmayan davranışlar veya
duruma uymayan duygular sergiledikleri bir
beyin rahatsızlığıdır.
|
Internette sizin de bulabileceğiniz
kaynaklarda ise; kimi zaman kurumun davranışları
ile görünürdeki misyonu/vizyonu arasındaki uyumsuzluktan,
kimi zaman organizasyonel kaosa kadar çeşitli
şekillerde tanımlanan kurumsal şizofreninin
bir kaç temel noktası sıralanmaktadır. Bunlar
:
1) Değerler, strateji
ve misyon; kurumsal kültürle senkronunu
kaybetmiştir
2) Eleman seçimi; karakterlerden
çok teknik becerilere bağlanır
3) Ödüllendirme sistemi,
istenmedik davranışlara sebep olur
4) Yapı; stratejiyi destekleyici
mahiyette değildir
|
Farklı kaynaklardan bu tanımın altını
farklı şekilde de doldurabilirsiniz fakat neticede
bir kurumun da aynen bir insan gibi; "duyguları"
ile "davranışları" arasındaki kronik
uyumsuzluklar veya bir duruma karşı gösterdikleri
uyumsuz duygu/davranış bütünlüğü o kurumu "şizofren"
tanımı ile başbaşa bırakmaktadır.
Türkiye'nin güvenliğinden sorumlu olan kurumlar;
maalesef, kurumsal şizofreninin bütün belirtilerini
göstermeye başlamışlardır.
Sözkonusu şizofreni tespitinin ; Türkiye'nin milli
olduğunu iddia eden kurumlarının, görünüşte milliyken,
arka planda nasıl emperyal müttefiklerine hizmet
ettiklerinin analizi sonucu ortaya çıktığını düşünmeyin.
Güvenlik kurumlarımız; milli çıkarlar ile müttefiklik
gerekleri arasında ayrışsa gam yemeyeceğiz. Sözkonusu
olan şizofreni; farklı müttefiklik çıkarları arasındaki
çelişkidir ki; "milli çıkarlar" bu tabloda
adeta bir ayrıntı haline dönüştürülmüştür.
Bu tür "romantik" şizofreni analizlerinden
vazgeçeli çok oldu. Kendimizi ve sizleri kandırıp;
sürekli, "bunlar niye böyle yapıyor"
diye sinir harbi yapmanın pek bir anlamı yok.
Burada sözkonusu olan analiz; dış "güvenlik
blokları" ve "güvenlik doktrinleri"
arasında uyumsuzluk sergilemeye başlayan kısacası
"milleti" ile "müttefiği arasında
değil, "müttefikleri arasında" şizofrenikleşen
bir yapının analizdir.
Gelin bu şizofrenikleşme sürecinin temel tezini
ortaya koyalım :
Yıllarca NATO'ya "sadık"lığı
ile övünen ve bütün teknik ve doktrinel
altyapısını buna göre kuran kurumların;
AB'yi "milli" hedef haline getirmesi,
sözkonusu kurumların sadece Türkiye'nin
tarihi ve sosyal hafızasını ve misyonunu
sıfırlaması anlamını taşımamaktadır.
Bu çelişkili duruş aynı zamanda; AB'nin
kurmaya çalıştığı güvenlik altyapısı ve
AB'nin genişleme vizyonu ile ABD'nin patronluğunda
NATO'nun kurmaya çalıştığı güvenlik altyapısı
ve genişleme vizyonu arasında sıkışacağını
göremeyen bir yapının stratejik ve taktik
miyopluğunu bünyesinde barındırmaktadır.
|
AB'nin güvenlik ve genişleme vizyonu ile NATO'nun
genişleme ve güvenlik vizyonu arasında sıkışan
bu süreç; ; Türkiye'nin devlet yapılarını,
operasyonel ve doktrinel olarak, iyimser bakışla
kilitleyecek, kötümser bakışla ise parçalayacaktır.
Bunun ayrıntılarına bir sonraki yazıda değineceğiz.
Ve Türkiye'nin önümüzdeki kaotik süreci, kazasız
belasız, üniter , bağımsız ve çağdaş bir devlet
ve toplum olarak atlatması için;
güvenlik politikası ve anlayışının
hızla bu şizofren yapıdan kurtarılarak, aktif
tarafsızlık politikalarının makul ve uygulanabilir
bir süreçte devreye sokulması gerektiğini savunacağım.
Çok mu radikal oldu...
Şizofreninin tedavisinin kolay olduğu
hiç bir kaynakta yazmıyor.
K.D.
|